Hasan YILMAZ
Köşe Yazarı
Hasan YILMAZ
 

Tarım Devrimi

Cumhuriyetin ilk yılları… Harabeye dönmüş şehirler, yoksulluk içindeki köyler, umut arayan bir millet. Savaş bitmişti ama esas mücadele yeni başlıyordu: Açlıkla, cehaletle, yoksullukla savaş. İşte bu topraklarda Mustafa Kemal Atatürk’ün belki de en az konuşulan ama en köklü devrimlerinden biri başlıyordu: Tarım Devrimi. Evvela Atatürk şunu çok iyi biliyordu: Eğer bir millet kalkınacaksa, önce toprağa eğilmek zorundadır. Fabrika kurmak kadar önemlidir bu. Sanayiye giden yol, tarladan başlar. Ve o tarlada alın teri döken köylüye hak ettiği değer verilmeden hiçbir kalkınma gerçekleşemez. "Köylü milletin efendisidir" diyordu Atatürk. Bugün kulağa belki romantik gelen bu söz, o yıllarda bir millet politikasının özeti gibiydi.   Türkiye’nin o dönem nüfusunun %80’den fazlası köylerde yaşıyordu ve geçimini tarımdan sağlıyordu. Ne var ki, üretim ilkel yöntemlerle yapılıyor, çiftçi borç batağında, toprak ağalarının gölgesindeydi. Atatürk bu tabloyu değiştirmek için kolları sıvadı. İlk adım, çiftçiyi ekonomik olarak rahatlatmaktı. Ziraat Bankası güçlendirildi, köylüye düşük faizli kredi verilmesi sağlandı. Böylece tefecinin pençesinden kurtulan köylü, özgürleşmeye başladı. Ardından eğitim geldi. Köylüye sadece tarla değil, bilgi de verilecekti. Ziraat mektepleri kuruldu, 1933’te Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü açıldı. Burada yetişen uzmanlar, modern tarım tekniklerini köylüye öğretti. Atatürk’ün inancı açıktı: Tarım, bilimle buluşmadan gelişemezdi. Velakin bununla yetinmedi. Kendi kurduğu çiftliklerde ( bunların en bilineni Atatürk Orman Çiftliği’dir) bizzat tarımsal denemeler yapılmasını sağladı. En verimli tohumlar, en etkili gübreler, en iyi sulama teknikleri burada test edildi. Bu çiftlikler yalnızca üretim alanı değil, birer tarım laboratuvarıydı. Mekanizasyon da bu devrimin parçasıydı. 1929’da Türkiye'de yalnızca 200 civarında traktör vardı. 1939'a gelindiğinde bu sayı 2.000’e yaklaştı. Traktör, sadece bir makine değil; köylünün zamanla ve yorgunlukla olan savaşında bir müttefikti artık. Kooperatifleşme, bu zincirin bir başka halkasıydı. Küçük üreticiler birleşti, pazarlık gücü kazandı. Tarım Kredi Kooperatifleri ile çiftçinin el birliği içinde hareket etmesi sağlandı. Gazi bunlarla da yetinmedi. Topraksız köylüye toprak verilmesi gerektiğine inanıyordu. 1930’lu yıllarda bu yönde adımlar atıldı. Toprak, üretenden yana kullanılmalıydı. Ne var ki bu reform tam anlamıyla başarıya ulaşamadı. Ancak niyet, vizyon çok açıktı: "Toprak, sadece sahip olunan değil, işlenen şeydir." Bugün, iklim krizinin gölgesinde tarım yeniden stratejik bir alan haline geldiğinde, Atatürk’ün vizyonunu daha iyi anlıyoruz. O, tarımı sadece karın doyurmak için değil; bağımsızlık, onur ve gelecek için savunmuştu. Eğer bu topraklarda hâlâ bir başak rüzgârla dans edebiliyorsa, bunda Atatürk’ün toprağa duyduğu inancın payı büyüktür. Bir ulusun yeniden doğuşunda, tarladaki sabanın izi vardır. Ve o iz, Atatürk’ün yüreğinde yeşermiş bir umudun eseridir.
Ekleme Tarihi: 08 Mayıs 2025 -Perşembe
Hasan YILMAZ

Tarım Devrimi

Cumhuriyetin ilk yılları… Harabeye dönmüş şehirler, yoksulluk içindeki köyler, umut arayan bir millet. Savaş bitmişti ama esas mücadele yeni başlıyordu: Açlıkla, cehaletle, yoksullukla savaş.

İşte bu topraklarda Mustafa Kemal Atatürk’ün belki de en az konuşulan ama en köklü devrimlerinden biri başlıyordu: Tarım Devrimi.

Evvela Atatürk şunu çok iyi biliyordu: Eğer bir millet kalkınacaksa, önce toprağa eğilmek zorundadır. Fabrika kurmak kadar önemlidir bu. Sanayiye giden yol, tarladan başlar. Ve o tarlada alın teri döken köylüye hak ettiği değer verilmeden hiçbir kalkınma gerçekleşemez.

"Köylü milletin efendisidir" diyordu Atatürk. Bugün kulağa belki romantik gelen bu söz, o yıllarda bir millet politikasının özeti gibiydi.   Türkiye’nin o dönem nüfusunun %80’den fazlası köylerde yaşıyordu ve geçimini tarımdan sağlıyordu. Ne var ki, üretim ilkel yöntemlerle yapılıyor, çiftçi borç batağında, toprak ağalarının gölgesindeydi.

Atatürk bu tabloyu değiştirmek için kolları sıvadı.

İlk adım, çiftçiyi ekonomik olarak rahatlatmaktı. Ziraat Bankası güçlendirildi, köylüye düşük faizli kredi verilmesi sağlandı. Böylece tefecinin pençesinden kurtulan köylü, özgürleşmeye başladı.

Ardından eğitim geldi. Köylüye sadece tarla değil, bilgi de verilecekti. Ziraat mektepleri kuruldu, 1933’te Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü açıldı. Burada yetişen uzmanlar, modern tarım tekniklerini köylüye öğretti. Atatürk’ün inancı açıktı: Tarım, bilimle buluşmadan gelişemezdi.

Velakin bununla yetinmedi. Kendi kurduğu çiftliklerde ( bunların en bilineni Atatürk Orman Çiftliği’dir) bizzat tarımsal denemeler yapılmasını sağladı. En verimli tohumlar, en etkili gübreler, en iyi sulama teknikleri burada test edildi. Bu çiftlikler yalnızca üretim alanı değil, birer tarım laboratuvarıydı.

Mekanizasyon da bu devrimin parçasıydı. 1929’da Türkiye'de yalnızca 200 civarında traktör vardı. 1939'a gelindiğinde bu sayı 2.000’e yaklaştı. Traktör, sadece bir makine değil; köylünün zamanla ve yorgunlukla olan savaşında bir müttefikti artık.

Kooperatifleşme, bu zincirin bir başka halkasıydı. Küçük üreticiler birleşti, pazarlık gücü kazandı. Tarım Kredi Kooperatifleri ile çiftçinin el birliği içinde hareket etmesi sağlandı.

Gazi bunlarla da yetinmedi. Topraksız köylüye toprak verilmesi gerektiğine inanıyordu. 1930’lu yıllarda bu yönde adımlar atıldı. Toprak, üretenden yana kullanılmalıydı. Ne var ki bu reform tam anlamıyla başarıya ulaşamadı. Ancak niyet, vizyon çok açıktı: "Toprak, sadece sahip olunan değil, işlenen şeydir."

Bugün, iklim krizinin gölgesinde tarım yeniden stratejik bir alan haline geldiğinde, Atatürk’ün vizyonunu daha iyi anlıyoruz. O, tarımı sadece karın doyurmak için değil; bağımsızlık, onur ve gelecek için savunmuştu.

Eğer bu topraklarda hâlâ bir başak rüzgârla dans edebiliyorsa, bunda Atatürk’ün toprağa duyduğu inancın payı büyüktür.

Bir ulusun yeniden doğuşunda, tarladaki sabanın izi vardır. Ve o iz, Atatürk’ün yüreğinde yeşermiş bir umudun eseridir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve hasathaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.